"HÜNSÂ"
Bu çalışmanın amacı, er-dişiliğin günümüz toplumunda
insanların "cinsiyet" kavramını erkek ve kadın kimlikleri üzerinden
ele alması nedeni ile, fizyolojik ve psikolojik olarak bu kimliklere uygun
olmayan bireylerin "ötekileştirilmesini", kadınlık ve erkeklik
olgusundan uzak olması durumunu toplumsal bir sorun olarak görüp, er-dişilik
tanımına yeni bir bilimsel bakış açısı kazandırmaktır. Toplumsal cinsiyet
meselesinde bir çok tartışmaya neden olan er-dişilik, akademik çalışmaları
meşgul eden, sürekli bir kargaşa içinde ifade edilen, kesin çizgileri
bulunmayan bir olgu olarak karşımıza çıkar. Temel amaç, sosyal bilimlerde
toplumsal bir sorun olarak kabul edilen er-dişilik hakkında bilimsel
çalışmalara odaklanmaktır.
Hermafroditler hem erbezi hem de yumurtalık dokusu taşırlar.
Sözgelimi, bedenin bir yanında erbezi, öteki yanında yumurtalık bulunabilir ve
buna bağlı olarak da hem dişi hem de erkek dış cinsel organlarına sahip
olabilirler. Yalancı hermafroditlerde dış cinsel organ birincil cinsel
organların cinsiyetine tam olarak uygunluk göstermez. Sonuç olarak erkek
tipinde yalancı hermafroditlerde iki erbezi de normal yerde değil de büyük
olasılıkla karın içine yerleştirilmiş ve dışarıda kadın cinsel organı bulunur.
(http://www.izafet.net)
İslam
hukukunda hünsalığın tanımı: Hünsâ kelimesi “fu’la” vezninde
olup, ”hanese” filinden türemiştir. (Kâsâni: 406) Yumuşak olma, kırılma,
kadınsı hareketlerde bulunma ve er-dişi
gibi anlamlar taşımaktadır. (Türkçe sözlük: 250) Hünsâ (er-dişilik) hakkında
hukuki anlamda yapılan diğer tanımlamalara bakacak olursak; Hünsâ, cinsiyet
durumu karışık olan, kadın mı, erkek mi olduğu tam olarak belli olmayan
kişidir. (Sabık: 491) Hünsâ, hem kadın hem de erkek cinsel organına sahip olan
kişidir. (Kadızâde: 491) Hünsâ, her iki cinsel organa sahip olan veya
hiçbirisine sahip olmayan kişidir. (İbn Abidin:301) Hünsâ, kendisinde hem
erkeklik hem kadınlık organı bulunan veya bunlardan hiçbirisi bulunmayıp
göbeğinden idrar ve gaita çıkaran kişidir. (Kâsâni: 380) Ancak Ebu Hanife ve
Ebu Yusuf’a, göre; hiçbir cinsel organı bulunmayıp göbeğinden idrar ve gaita
çıkaran hünsâ değildir. Onlar: “Biz ona ne denileceğini bilmiyoruz”
demişlerdir. İmam Muhammed ise; “Böyle
bir durumda olana hünsâ hükmü verilir” demiştir. Hünsâ, erkeklik kadınlık
alametlerini birlikte taşıyan kişidir. Bu tanımlamalar üzerine Hilal Duman’ın
hünsa hakkındaki tanımlarına yer vermek kafa karışıklığını az da olsa
giderebilir. Hünsâ, cinsiyet kimliği (anotomik fizyolojik ve psikolojik yönden)
doğuştan problemli olan, bu nedenle erkek veya dişi olduğu konusunda kesin bir
hüküm verilemeyecek durumda olan şahıstır. Veya hünsâ, ya her iki cinsin
cinsiyet özelliklerini birlikte taşıyan, ya kendi cinsiyetini belirleyen
nitelikleri tam olarak bulunduramayan ya da hiçbir cinsiyet emaresi kendisinde
bulunmayan şahıstır. ( Duman: 7)
İslam hukukçuları hünsâyı müşkil ve gayr-i müşkil şeklinde
iki kısma ayırırlar ve bu iki kısımdan her birini farklı hükümlere tabi tutarlar.
1-Gayr-i
Müşkil Hünsâ: Her iki cinse ait cinsiyet alametlerini taşımakla birlikte
erkek veya kadınlık alametleri açık olup, kolayca erkek veya kadın olduğuna
hükmedilebilen kişidir. (Mevsuatu’l-Fıkhıyye:301) Durumun müşkil olmamasından
dolayı bunlara gayr-i müşkil hünsâ denilmektedir. Hünsâ ya kadındır, diğer
cinse ait özellikler zaid olarak yaratılmıştır veya erkektir diğer cinsin
özellikleri zaid olarak yaratılmıştır. (Mevsua: 22) baskın olan cinsiyet
özellikleri dikkate alınarak o cinse ait
hükümler uygulanır. Yani kadın olduğuna karar verilirse bu şahıs hakkında
kadınlarla ilgili hükümler, erkek olduğuna karar verilirse erkeklerle ilgili
hükümler geçerli olur. (Duman: 8)
2- Müşkil
Hünsâ: Her iki cinsiyet organına birlikte sahip olan fakat
organların birinin diğerine baskınlık arz etmemesi nedeniyle kadın veya erkek
olduğuna kolayca hükmedilemeyen, veya hiçbir cinsel organa sahip olmayıp sadece idrar yapabileceği bir deliği olan
kişidir. Fıkhî anlamda hünsâ denilince, daha çok ikinci kategoriye giren
şahıslar yani hünsâ-i müşkil kasdedilir. Bunlara müşkil denmesinin sebebi,
cinsiyetlerinin tespitindeki zorluk veya imkansızlık nedeniyle kendilerine
uygulanacak hükümleri belirlemenin de zor olmasından dolayıdır. (Duman: 8)
Hünsanın
cinsiyeti hakkındaki görüşler:
1-Tıp Günümüzde hünsâ birisi hakkında kadın ve erkekten
hangi cinse ait hükümlerin uygulanabileceğini tespit etmek için, bu konu ile
alakalı (Biyokimya, Patoloji, Genetik, Endokrin, Üroloji, Kadın Doğum,
Pediyatri, Çocuk Cerrahisi, Psikiyatri, Plastik Cerrahi) branşlardaki
doktorların hünsâyı incelemeleri
neticesinde bir araya gelerek aldıkları karara ve o ana kadar yetiştirilme
şekline göre bir değerlendirme yapılarak, en azından hangi cinse daha yakın olduğu
tespit edilmeye çalışılır…Ameliyat veya tedavi ile herhangi bir cinse
dönüştürülmesi mümkün olanlar varsa kadın veya erkeğe dönüştürülür…Bu kişiler
hakkında normal insanlar için geçerli olan hükümler verilir. Eğer herhangi bir
cinse dönüştürülmesi mümkün değilse durumu kendisine anlatılır ve bu şekilde
yaşamayı kabullenmesi sağlanır. Bunlar için durumlarına özel hükümler verilir.
Ancak ameliyat ve tedavi olmak istemeyenler, veya buna fırsat olmadan ölenler,
veya doktora gitme imkânı olmayanlar yahut da durumunu gizleyerek yaşamak
isteyenler olabilir. Bu durumda bu tür insanların İslâm hukukundaki yeri, diğer
kriterlerle tespit edilmeye çalışılır ve durumlarına göre bir takım dini ve
hukuki hükümler verilir.(Duman: 9)
2- Karine Tecrübe ile ulaşılan bu belirleme usulü, daha çok
hünsânın hangi kategoriye dahil edileceği hususu, tıbbî yöntemlerle tespit
imkanının bulunamadığı veya ilgili dönem tıp biliminin bu vak’ayı tespitte
yetersiz kaldığı durumlarda söz konusu olabilir. (Duman) Bu durumda olan yani
hünsâ-i müşkil kapsamına girenlerin miras taksiminin hangi cinsiyet esas
alınarak yapılacağı hususu Hz. Peygamber’e soru olarak yöneltilmiş, Hz.
Peygamber de “bu kişinin mirasının idrarını yaptığı organ dikkate alınarak
verileceğini” ifade etmişlerdir. (Beyhaki: 82) Hz. Muhammed (s.a.v.) in bu hadisine
göre; kişi idrarını kadınlık organından yapıyorsa kadın, erkeklik organından
yapıyorsa erkek hükmü verilir. Her iki organdan da yapıyor ise idrarın daha
önce geldiği organa göre belirlenir.
Hünsânın İslâm hukukundaki yeri diğer insanlardan yani kadın
ve erkeklerden çok farklı değildir. Çünkü İslâm’da önemli olan insan olmaktır.
Hak ve sorumluluklara ehil olabilmek için insan olmak yeterlidir. Ancak bu hak
ve sorumlulukların keyfiyetinde cinsiyet faktörü önem kazanır. Cinsiyete göre
bunları yerine getirme şekilleri değişir. Yapılan bu değişikler de ihtiyaten
yapılmıştır. Hünsâ ihtiyaten bazen kadın gibi, bazen erkek gibi kabul
edilmiştir. Bazen de onun hakkında iki cinsten de farklı yeni bir düzenleme
getirilmiştir. Buna göre farklı yaklaşımlar bulunmakla birlikte genel olarak
hünsâ, miras, diyet, kazf, irtidat, nikâh, gusül, namaz, cenaze, isim koyma,
sünnet konularında kadın ve erkekten farklı; emzirme konusunda erkek gibi;
âkıle, kasâme, ganimet, savaş, cizye, hakim olma, hilâfet, ezan, imamlık, hac, tesettür,
halvet, şehâdet konusunda kadın gibi; ehliyet ve kısas konusunda kadın ve
erkekle aynı hüküm verilmiştir. Böylece varolan bir problem, getirilen
çözümlerle mümkün olduğu kadar bertaraf edilmeye ve bu problemin çıkmazları
aşılmaya çalışılmıştır. Bu araştırmamız neticesinde hünsâ birisine veya hünsâ
olarak doğan birisinin anne ve babasına önerimiz; öncellikle hünsâ olarak
yaratılmanın, normalde insanların iki el, iki ayak, on parmak, iki kulak, bir
burun, bir ağız ile yaratılırken çeşitli sebeplerden dolayı bu yaratmanın
istisnası olarak bu organlardan birisinin eksik veya fazla veya sakat olarak yaratıldığı gibi, bir
yaratılma olduğunun kabullenilmesidir. Daha sonra, mümkünse bu konuyu
ilgilendiren çeşitli branşlardaki doktorlara gidip durumunu tespit
ettirmeleridir. Eğer bu mümkün değilse, diğer kriterlerle, yani idrarını
yaptığı organa göre veya kadınlık-erkeklik alâmetlerine göre durumunu
belirlemelidirler. Sonra tıp, karineler, hünsânın ikrarı ve yetiştirilme şekli
göz önüne alınarak ameliyat ve tedavi ile herhangi bir cinsiyete kavuşturulması
mümkünse mutlaka bu yönde çaba gösterilmelidir. Eğer herhangi bir tarafa
geçmesi mümkün değilse o vakit durumunu kabullenip hayatını buna göre
düzenlemeli ki bu durumdaki insanlar düşünülerek özel fıkhî hükümler
belirlenmiştir. Tabii bu konuda tıbbın ilerlemesi veya değişen durumlara göre
yapılacak ve söylenecek daha başka şeyler de ortaya çıkacak ve yeni
düzenlemelere ihtiyaç duyulacaktır. (Duman: 23)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder