Sonra biri
çıkıp dedi ki:
“İmdat!”
Neyin
nesiydi şimdi bu. Biz sıcak evimizde bir elimizde kumanda bir elimizde kahve,
dizimizde bilgisayar, cebimizde telefon, yanımızda sevdiklerimiz… Biraz tatlı
sonrasında dondurmalı meyve salatası. Haa bir de biz yer sofrasında yiyoruz.
Masa bizi bozar. Sol muydu sağ mıydı işte dizimizi kırarak otururuz. Sağ
elimizle yeriz, suyu kıbleye çömelerek bir besmele ile içeriz. Öyle her önümüze
geleni de izlemeyiz hani… Dindar aileyiz, bilindik kanallardaki dizileri asla
kaçırmayız. Maç mı dedin? Âlâsı var yahu! Bizim evde Galatasaraylı olmayana
yemek verilmez valla.
Ama biri
“imdatt” mı dedi. Duymadım tam olarak…
Bizim
çocuğun doğum günü var da “happy bi…” şarkısını söylüyorduk. Ahh ahhh annem bile,
o yaşlı kadın bile öğrendi. Görseniz nasılda heyecanla söylüyor. Hele bizim
çocuk mumları üflerken annem bir heyecanlandı, baktık tüm mumlar söndü. Ağladı
tabi ki bebişim… Günah küçücük sabiyi ağlattık diye hemen mumları yaktık. Ama
yedekte almıştım, pastanın üstündekileri çıkardım… Görseniz teyzeleri neler
almışlar ona; barbi bebekler, uçan atlar, hello kediler… Aslında biz çocuğumuza
orijinal olmayan oyuncaklar pek almayız ama hediye sonuçta.
Bir ses
duydum sanki. Siz duydunuz mu?
“İmdattt!”
Dedikodu
yapmam ben. Asla… Geçenlerde üst kattaki Emine Hanım’la kocası epey bir
tartıştılar. Emine Hanım bana karışamazsın özgür bir kadınım felan diye
bağırıyordu. Zavallı adam da hiç ses çıkarmadan onu dinliyordu. Emine Hanım’da haklı ama; sen hem çalış hem eve gel yemek, temizlik…
Vallahi Nimet’lerin altın gününde çok konuştular çokkkk. Terbiyesizlik resmen.
Sanane dimi başkasının özel hayatından. Bak ben konuşuyor muyum. Bu zamanda
kimseye güvenilmez. Herkes arkandan kuyu kazmak için bekliyor.
Bu hafta
merdivenleri yıkama sırası Mahmure Abla’daydı. Yaşlı kadın dedim yardım edeyim
dedim. Etmez olaydım yahu. İnsan yardım edince biraz kadri kıymeti bilinir
değil mi. Nerdeee… Geldi hortumu bizim evden taktı. Ne yani bizim para para
değil mi. Çok mu zenginiz. Her seferinde aynını yapıyor ya sinir oluyorum.
Geçenlerde kızı geldiğinde ellerinde bir sürü pahalı poşetler… hayırdır abla
deyince de birkaç birşey canım diye hava atmasını biliyordu. Neyse insanlık
bende kalsın dedim, ağzımı bile açmadım. Sevap sonuçta.
Uyudum bir
güzel o akşam. Epey yorulmuşum. Yastıkları değiştirmek lazım. Boynumu ağrıtıyor.
Yarına da pasta yapmam lazım. Kermes var ya orası için. Geçen Melihagil de
yapmış ama o biçim kermesti. Resmen gösteriş için… Ayyy o kadar insan gelecek.
Ne giysem ki acaba? Hımm belediye başkanın eşi de gelir mi acaba… Kadın şimdi
kendini birşey zanneder. Havalanmasın da şöyle şık bir şeyler bulayım. Acaba
onlar ıslak kekin bir dilimini kaça satmışlardı. Fazla mı yapsak az mı… Fazla
yaparsak bence daha fazla yardıma ihtiyaçları varmış gibi olur. Neyse yaa hayır
işi yapıyoruz biz. Hizmet bu… ( Fatiha, İhlas, Nas, Felak… 3’ er defa okunur
üflenir)
Gece tüm zerafetiyle
örterken vicdanımızı, bombalar hücum ediyor rüyalarımıza. Bilinçaltı mı
diyorlar ne , haa tam da orada saklı tutuluyorlar. Her gece bir çocuk teslim
ediyor o küçücük ellerini mermilerin pis kokularına; ruhunu Rabbine… Aslında o
küçük yürekler hallerinden mutlu; kim mutlu olmaz Yaradan’ a bu kadar çabuk
ulaşıp… Ama bir yanları hep kırgın işte. Çocuk deyip geçmeyin efendiler, onlar
ümmet kelimesini bizim gibi ağızlarına sakız yapmıyorlar. O an’ ların bize
ulaşan fotoğraf karelerinde gözlerinden anlamıyor muyuz - Allah aşkına! - nasıl
yüreklerini kırdığımızı… Bazen öyle oluyor ki çocuğumuzun eli, gözü, başı bir
yere çarpıyor; daha çocuk ağlamaya başlamadan ellerde ilkyardım çantaları,
ninelerin dillerinde dualar, bazen o kadar abartanlar oluyor ki 122’ yi
arayacaklar…
Nerden
geldim ki Ya Rabb böyle bu konulara… Sınav çıkışı öyle her zaman ki
mahmurluğumla eve doğru giderken, rastladım küçük Aziz’ e. Suriyeli daha iki
yaşında, güzel mi güzel bir çocuk. İlk tanıştığımızda elimi uzatmıştım da epey
uzun süre elime bakakalmıştı. Bu kadar mı uzaklaşmışız senden Rabbim. Bu kadar
mı kör olmuş gözlerimiz… Sonraki denemelerimde hep elimde başka bir şeylerle
yaklaşmıştım ona. Çikolata, araba… Aziz bugün bana güle güle dedi. Onunla
karşılaştığımda bana güle güle dedi. Oysa merhaba demesi gerekiyordu değil mi.
Ama o çocuklar bizden birşeyler öğrenmişlerdi ve daha o yaşta nasıl teşekkür
edeceklerini biliyorlardı. Ya biz! Keyfe halıktan ileri gitmiyordu… İlk
karşılaşmamızda bana elini vermeyen çocuk bugün kolları koparcasına el salladı
arkamdan… Ummukulsummmm diye bağırdı mesela. Bende ona Azizeeee dedim. Kızmadı
güldü. Öyle işte. Yanı başımızda silahların ninnilerinden kaçan çocuklar varken
biz hala daha :
“Bir ses
duydun mu?” sorularıyla güya ümmeti kurtarıyoruz.
“İmdattttttttt!”
Bu seste ne
yahu. Dünden beri duyuyorum dememe kalmadan tahmin etmiştim ben ya. Bu çocuk
yine televizyonu açık bırakmış.
“İmdat,
imdat…”
“ eğer
evimizde televizyon varsa sesini açalım.
kumandalarınızı
verin ben açayım veya.
çünkü orada
her gün bir çocuk bizden yardım istiyor.
bir
günlüğüne “bugün ne giysem” i değil de, “bugün hangi çocuğun yüzünden bir
tebessümü yüreğimize kazıyalım” ı tercih edelim.
hala daha
kanal ismi istiyorsunuz.
o kolay
efendim, hafifçe eğilin sol yanınıza, dinleyin orayı…”
Selamünaleyküm
Ümmügülsüm
KARTAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder