Sizce toplumun düzelmesi için en önemli etken nedir?

30 Nisan 2014 Çarşamba

ÖLDÜRMESİN NİNNİLER

Bir gün bütün harfler gömülecek; kurak topraklara, çöl sıcaklarının koynuna terkedilecek, mezar taşlarını umarsız rüzgârlar uçuracak bilinmedik memleketlere. Masumiyetine inanmadığımız sözcükleri alacaklar elimizden, geçirecekler boyunlarına bin katlı halatları… Ve biz bir şey yapmadan öylece duracağız. Elimizde -sildiğimiz bütün günahlarını dünyanın- mendiller kimi ağlaşıp kimi… Şiirler hiç olmadık mısrada bitecek. Hikâyelere doldurup doluşturacağız kahramanları, olayları boğacağız cümlelerle. Romanlar ise… 
Öyle günler gelecek ki şehrin gözlerinden uyku akacak kanla karışık; katı, acı, boğuk. Sokakların başında -o dar, kasvetli, uzun- kimseler beklemeyecek kırık lambaların altında. Yağmuru şemsiyelerin koynunda saklanmaya tercih etmeyen insanlar olmayacak, daha bir sarılacaklar metal aksesuarlarına. Caddeler toz duman, bavulu ile geçemeyecek bir genç kız karşıdan karşıya ve hiç başlamayacak başlaması gereken yaşamlar. Adımlar gelişigüzel dizilmiş parkelerine basmayacak sorumsuz belediyelerin, sigara izmaritlerine yoldaş olacak papuçlarımız.
            Böyle nerden geldiği bilinmedik cümlelerle geldik dünyanın taa orta yerine. Oturduk ve bir türkü tutturduk, gelene geçene aldırmadan. İyice yerleşeceğiz. İlkin rahat bir mindere oturtacaklar, koca bir ekran karşısına aynı kocalıkta bir de kumanda; işte birkaç fındık fıstık, hemen yanına mendil. Yönetmen ilk sahneyi çekmeye hazırlanacak böyle böyle… Değil miydi Afrika’ da açlıktan  -kemiklerinin bırakın sayısını sayma mevzularını- ölecek yavrucağın fotoğrafına midemizi memnun etmeye çalışırken acıyarak bakmamız. Sonrasında kardeşi, babası, amcası, oğlu vurulduğunda gözlerinin önünde, taşımayacak mıydı ölüm fermanı onun içinde yazıldığı sıralarda. Ölmeyecek miydi çocuklar elmanın cadı elinde getirildiği masalların penpembe gösterildiği dünyada, tatlı kokunun getirdiği vahşetle. İkiüçdörtbeşaltıyedi…………. 
            Kaç sahne daha çekilecek ki oturduğumuz yerden en konforlusundan en lezzetlisinden en kıyağından üzülmeleri bırakacağız. Gittikçe moda olan yardımlardan, bir gün ağlayıp öbür gün patlayasıya yemelerden, günlerden; altın günlerinden, kısırlardan, pastalardan, çaylardan, kahvelerden… Koltuk takımlarından. Düğünlerde orta yere getirilip takılan altınların hesabının kağıtlara kurnazca yazılmalarından. Hiçbir betimlemeyi hak etmeyenlerin tükürmelerinden, yere atılan izmaritlerden, topuk seslerinden, parfümlerden, amannnnnn sendelerden… Çarpık düşüncelerin düzgün hayatlarından, hayatlarından övgü ile bahsedenlerden.
            Kim hesabını verebilecek her gün binlerce çocuğun elinden alınan güneşlerden. Her gece hunharca katledilen yıldızlardan. Yağan yağmurun hakkını kim verecek, kanla boyarken yeryüzüne her dokunuşunda. Hangi rüzgar helal edecek coğrafyalara saldığı anaların bedduaların yükünü… Toprak sormayacak mı koynuna girdiğimizde, inadına haşereleri salmayacak mı.
            Dünyanın orta yerinden kalkma vakti gelmiştir. Nefsin zincirlerine takılan vicdanımızı kurma vakti… Kalkan ilk otobüse binip camına başını vura vura uyanma… Hıçkıran insanlığı dizlerine yatırıp sallama vakti…
            Şehrin gözlerinden uyku akmadan
            Son damlası akmadan kan çanağına dönen
            Daha fazla yüklenmeden anaların soğuk bedenlerini
            Bir babanın hiç olmadığı kadar çaresizliğini
            Çeyizleri paramparça olmadan gelinlik kızların
            Ve son çocuk da bombaların ninnisi ile gözlerini kapamadan
                                                                                            Uyanma vakti.

  Ümmügülsüm KARTAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder